Merhaba,
Ben telefonuyla sürekli yakın temas halinde olan bir insanım. Aslında bu akıllı telefonlardan önce başlayan bir durum. Ailemden ayrılıp üniversite okumaya geldiğimde ve ilk cep telefonum alındığında 18 yaşındaydım. Maviydi ve çok havalıydı.
Okuldan sonra evlenip Eskişehir’e kalıcı olarak yerleştikten sonra da ailem ve neredeyse hepsi başka şehirlerde olan arkadaşlarımla iletişimimin büyük kısmı cep telefonuna bağlıydı. Kullanım ücretleri şimdikinden çok daha pahalıydı, çok çok daha az kullanabiliyordum ama jeton ve telefon kartı kullanmış bir nesil olarak, sağladığı rahatlığın kıymetini biliyordum. 15-20 yılda sanki bambaşka bir boyuta geçtik. Eve telefon bağlatmak için aylarca sıra beklediğimiz günlerden dokunmatik telefonlara, yüksek çözünürlüklü ekranlara geçmek inanılmazdı. Şimdi artık bu aletler bizim sadece telefonumuz değil. Onlar bizim telefonumuz, çağrı cihazımız, saatimiz, takvimimiz, hesap makinemiz, haritamız, posta kutumuz, müzik setimiz, müzik arşivimiz, oyun konsolumuz, alış veriş merkezimiz, bankamız, televizyonumuz, fotoğraf makinemiz, fotoğraf albümümüz, kütüphanemiz, not defterimiz. Bununla yazıyoruz, çiziyoruz, çekiyoruz, düzenliyoruz, yayınlıyoruz, paylaşıyoruz… Söylerken kendim bile inanamadım bir an.
Telefon buydu. Şimdi kullandıklarımız ise başka bir şey. O zamanlardan bu zamanlara çok az bir zaman geçti ama çok şey değişti. Bu değişiklikler konusunda çok farklı görüşler,tavırlar mevcut. Anlayamayan ya da nefret eden de var tapan da. Ben teknolojiyi seven taraftayım. Teknolojiyi de ve yaşamıma kattığı pek çok şeyi de seviyorum.
Erzurum, ingiltere ya da İstanbul nerede oldukları hiç fark etmez. Üniversiteden arkadaşlarımla watsap grubundan hergün kantin muhabbeti yapıyoruz. Ailelerimizle görüntülü görüşme yapıp özlem gideriyoruz. İstediğim online eğitimi alabiliyorum. Kendi ilgi alanlarıma uygun, bana ilham kaynağı olabilecek bir çok insanla tanışıyorum, takipleşiyorum, sohbet ediyorum. Video çekiyorum, paylaşıyorum, başkalarının çektiği harika videolar izliyorum…
Benim açımdan sevmemek mümkün değil. Hatta o kadar seviyorum ki, bu sevgi ve ilginin sağlıklı seviyede kalmasını sağlamak için özel çaba sarf etmem gerekiyor. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor akıllı telefonlar ve tabletlerle birlikte internet ve sosyal medya bizi, bireyi, toplumu hem sosyal hem fiziksel olarak değiştiriyor. Kontrolsüz kullanımı göz hastalıklarında, duruş bozukluğuna bağlı kas-kemik hastalıklarında artışa neden oluyor. Küçük çocuklarda dopamin bağımlılığına bağlı gelişim bozuklukları, öğrencilerde ve yetişkinlerde dikkat eksikliği, verimsizlik, yüksek stres düzeyi ve zayıflayan sosyal ilişkiler bu teknolojilerin kontrolsüz kullanımıyla ortaya çıkıyor. Yetişkin bir insan bu şekilde elinde telefona baktığı sırada boyun kas ve iskelet sistemi 8 yaşında bir çocuğu boynunda taşıyormuşcasına eğiliyor. Uyumadan önce baktığımız ekranlar, uyku kalitemizi düşürüp bedenimizi obezite, şeker ve kanser gibi hastalıklara daha açık hale getiriyor. 18-29 yaş arasındaki genç yetişkinlerle yapılan bir çalışmada, araştırmaya katılanların %93’ü boş zamanlarının çoğunu telefonlarıyla geçirdiğini söylüyor. Kitap okumak, bir resim yapmak, yürüyüşe çıkmak yok. Şaşırtıcı mı? Hayır. Bu telefonlar, uygulamalar, oyunlar biz onları sevelim ve ayrılmakta zorlanalım diye özel olarak tasarlanıyor. Garip mi? Evet. Nereye kadar ilham alıcam, nereden sonra artık kendim harekete geçiçem, üreticem, yüzyüze ilişkilerime önem vericem, ya da kendimi o ileti bombardımanından kurtarıp kendi içimle bağlantıya geçicem, bunun benim kontrolümde olması lazım o teknolojiyi tasarlayanların değil.
Bu videoda kendi teknoloji kullanımımı, tamamen kendi yararıma, ruhsal ve bedensel olarak daha iyi olmam adıma yaptığım bazı şeyleri sizlerle paylaşıcam:
Birincisi: Sosyal Medya’da kimleri takip ettiğime dikkat ediyorum.
Bu çok önemli. Ben Twitter’ımı sırf bu yüzden kullanmıyorum. Çünkü çok kalabalık. Hepsi de ya haber amaçlı ya da sosyal meselelere odaklanan hesaplar. Bir giryorum, bırakın ülkeyi dünyada ne kadar can yakan olay varsa üzerime çöküyor. Ve iş artık bilgi sahibi olup bir şeyler yapmak için harekete geçmekten çıkıp, tüm bu olumsuzlukların altında kalmaya dönüyor. Sivil toplum örgütlerinin bile her biri belli bir konuda çalışıyor. Ama benim twitterıma süpermen girse depresyona girip Kripton’a döner.
Tam tersine instagramda da boş boş zaman geçirmeme sebep olacak hesapları ara temizliyorum. Böylece gerçekten etkileşime geçtiğim ve ilham aldığım hesaplar kalıyor. Mizahsız bir yaşam düşünemiyorum. Üniversiteden beri düzenli mizah dergisi alıyorum ve çizerinin adını bile yazmaya zahmet etmeden eserilerini paylaşan hesaplar yerine kendi özgün içeriğini üreten hesapları takip ediyorum.
Neredeyse hipnotize eden yemek ve makyaj vidolarından uzak duruyorum. Bu konularda ihtiyacım olduğunda Youtuba’a giriyorum ve hangi konuda bilgiye ihtiyacım varsa onu aratıp izliyorum. Fıstık ezmesi tarifi diyorum ya da ev yapımı peeling maskesi diyorum izliyorum, bitiyor.
İkincisisi: Bildirimlerin sesini kapatıyorum ya da görmezden geliyorum.
Bildirimlerim açık. Hatta youtube da pek çok sevdiğim kanalın da bildirimleri açık. Yeni video yüklendiğinde haberim oluyor. Ama bildirim sesleri kapalı. Yalnızca mesaj bildirimlerimin sesi açık. Onlara bile her duyduğumda koşmuyorum. Her mesaj sesinde telefonu elinize aldığınızda ne iş yaparsanız yapın o iş delik deşik oluyor. Acelesi olan telefon eder zaten.
Üçüncüsü: Fiziksel olarak uzaklaşıyorum.
İrademi bununla sınamıyorum ve işimi şansa bırakmıyorum. Ben masa başında çalışacaksam götürüp içeri odada bırakıyorum. Aklıma bile gelmiyor. Ama bu kolay. Belki çok komik ama telefonsuz dışarı çıkmakta çok zorlanıyordum. Özellikle tek başıma çıkacaksam. Ben de şöyle yapıyorum, bütün aile birlikte çıktığımızda bırakıyorum. Cep telefonuyla gelişen, önemli bir şey olursa bana ulaşsınlar kaygısı sanırım bu. Çünkü hepimiz bir aradaysak bırakmakta sıkıntı duymadan bırakıyorum.
Dördüncüsü: Kullanmadığım ya da kullanmaktan çekindiğim uygulamaları siliyorum.
Öncelikle Bir uygulamayı kullanmaktan neden çekinirsiniz? İnsanın kendini bilmesi ve hangi çukurlara gidip gidip düştüğünü bilmesi önemli. Ki uyanık olsun, hele gidip kendi düşeceği çukurları elleriyle kazmasın. Hakkımda küçük bir azınlığın bildiği gizli bir gerçek, ben çok pis bir oyuncuyum. Gamer yani. Ama oynamaya başladığımda zaman nasıl geçmiş farkında bile olmuyorum. Bilgisayar başında 8 saat oturduğumu biliyorum. Bu felaket bir şey. Şu anda hayatımın hiç bir yerinde öyle bir 8 saatim zaten yok ama telefonlara yüklenen o küçük oyunlar var ya. Tam bir zaman katili. Hiç bir oyun olmadığı gibi, beni eğlendirecek başka uygulamalar da yok. O resim düzenleyiciler, selfie düzelticiler hepsi zaman kaybı.
Bunun yanında bazı uygulamarı kaldırıyorum ve girmem gerektiğinde tarayıcıdan açıp giriyorum. Facebook bunlardan biri. Twitter da. Ve tüm alışveriş uygulamaları da. Ne aradığını bilmeden gezinmeler yok.
Beşincisi: Yeni bir alışkanlık edindim.
Çok basit. Deniz elimde her oturduğumda telefon görmesin dedim. Geçen kış elime her oturduğumda kitap alıcam dedim. Okulda çarlıyor olmama rağmen sadece telefonu elime almadan bir ayda 3 kitap bitirdim. Bir eskiz defteri alıp çizim de yapabilirdim. Oturup bir kazak da örebilirdim. Ya da sadece oturup dinlenebilir ve kendimi dinleyebilirdim.
Telefonu elimize almadan dinlenemediğimizi fark ettiniz mi? İş yerlerinde mola zamanlarında, parklarda banklarda otururken, evde ya da dışarda bir bardak sıcak bir şey içip dinlenmek istediğimizde. Sadece kahvemizi içip, kendimize, o içeceğin keyfine, o ana odaklanamıyoruz. Kafalarımız sürekli önümüzde, o ekrandan içeri giriyoruz, hop ordayız, hop burdayız, sürekli kaydırıyoruz, sürekli arıyoruz. Ne arıyoruz? Neyi arıyoruz?
Altıncısı: Telefonuna sarılmayacağın bir yaşam yaşamaya çalışıyorum.
Beni iyi bir roman çok heyecanlandırır. Sinemada güzel bir film izlemek. Ailemle dışarda vakit geçirmek. Arkadaşlarımla oturup sohbet etmek. Resim yapmak. Evde müzik açıp dans etmek. Video çekmek ve paylaşmak. Sevdiğim heyecan duyduğum şeyleri yaptığımda saatlece telefonu elime almadığımı fark ettim. Sizi ne heyecanlandırıyor? Bir ayda 5 kitap bitirmek, çizim becerinizi geliştirmek, bir fotoğraf klübüne katılmak, spora başlamak, dışarda arkadaşlarınızla takılmak, gezip yeni yerler keşfetmek, işinizi daha iyi yapmanızı sağlayacak yeni bir şey öğrenmek… Onu bulun ve gerçek bir deneyim yaşayın.
Evet bunlar benim gerçekten ihtiyaç duyduğum için uyguladığım yöntemler. Bu sayede haftada en azından 10 saat kazandığımı biliyorum. Sizin haftalık ekran süreniz ne kadar ve bunun ne kadarı sizce anlamsızca yok olup gidiyor? Yorumlara yazabilirsiniz.
İzlediğiniz için teşekkürler.
