#NaNoWriMo İçin Romanımı Nasıl Planladım?


Merhaba ben Başak,

Önceki videomu izlememiş olabilirsiniz. Kasım ayı boyunca en az 50.000 kelimeden oluşan bir roman yazmayı hedefliyorum. Bu aslında NaNoWriMo adında uluslararası bir etkinlik. Daha önce ilk ve ortaokul öğrencilerinin sahnelemeleri için bir kaç küçük oyun yazdım. Bunun dışında kurgu yazma deneyimim yok. Bu videoda romanımı planlamak için hangi yöntemi kullandığımı sizlerle paylaşacağım.

Araştırma yaparken Roller Coaster denilen bir hikaye yapısı ile karşılaştım. Böyle denmesinin sebebi oluşturulan grafiğin bir hız treninin raylarını anımsatması. Yaratıcı Drama liderliği için eğitim alırken, dramatik kurgunun bileşenleri ve aksiyon yapısı yani hareket yapısı hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olursunuz. Değerli hocamız Selen Korad Birkiye’nin dramaturji atölyesinde, klasik tiyatroya ait olarak gösterdiği aksiyon yapısı da bu hız treni grafiğine benzediğinden, aklımdaki hikayeyi bu plana göre planlamaya karar verdim.Önce size bu yapıyı anlatmak sonra da bu yapıyı planlamada nasıl kullandığımdan bahsetmek istiyorum.

Rollercoaster22

Gördüğünüz gibi, hikayenin gidişatını anlatan grafiğimiz bir hız treninin raylarına benziyor. Yatay eksende zaman, dikey eksende de çatışmanın yarattığı gerilimin olduğunu düşünebiliriz.

En başta kahramanımızın “mevcut durumu” bulunuyor. Bu mevcut durumda her şey süt liman olabileceği gibi, gizli ya da açık bazı çatışmalar da yer alabilir. Bu var olan mevcut durum, ateşleyici/tetikleyici bir olayla değişmeye başlıyor. Çok basit örnek vermek gerekirse, Kırmızı Başlıklı Kız’ın tek başına ormana gitmek zorunda kalmasını, ya da kül kedisinin bir balo olacağını öğrenmesini söyleyebiliriz.

Tetikleyici olayın ardından kahramanın yaşamı da hikaye de bambaşka bir boyuta geçiyor. Bu boyutta karşılaşılan kişiler, dostlar düşmanlar, engeller, akıl hocaları olaylar ve olaylar var. Bu olaylar tırmanıyor, tırmanıyor, tırmanıyor ve hikayemizi tepe noktasına getiriyor. Kırmızı başlıklı kız “Büyükanne neden senin dişlerin böyle kocaman?” diye soruyor, Sindrella saatin gece yarısını gösterdiğini görüp koşmaya başlıyor. Tepe noktası, hikayedeki tüm gerilimin doruk noktası.

Olanlar olduktan sonra yaşananlar her ne kadar çatışmanın yine yüksek hissedildiği olaylar olsa da gerilim görece azalmaya ve bir çözüm anına doğru gitmeye başlıyor. Kurt dere kenarında uyurken, ormanda bir avcı kol geziyor ya da prens elinde camdan ayakkabıyla hayatının kadınını aramaya koyuluyor. Ama bu sırada kırmızı başlıklı kız hala kurdun midesinde, Sindrella da sanki önceden az derdi varmış gibi bir de aşk acısıyla kavruluyor.

Çözüme geldiğimizde, baştan beri atılan düğümler çözülecek ve yeni bir mevcut duruma geçiş yapılacak demektir. Ancak bu çözüm ve yeni durum kahramanımızın istediği ya da öngördüğü şekilde olmayabilir.

Tüm bu yapıya Selen hocamızın atölyesinden aldığımız bir bilgiyi de eklemek istiyorum. Grafikte kırmızı karolarla belirttiğim noktalar, dönüştürücü büyük olayları gösteriyor. Bu olaylar okuyucunun “A! Şimdi n’olacak?” dediği Düğüm anıdır. Sevda Şener düğüm ü kahramanın iç ya da dış çözümsüzlükle karşı karşıya kaldığı an olarak tanımlar. Selen hocamız böyle klasik bir yapı içerisinde üç düğüm aramamız gerektiğini söylemişti. Bu grafikte tırmanan olaylardan sonuncusu, ilk düğümden daha kuvvetli ve dönüştürücü bir etki yaparak doruğu hazırlar. Son düğüm ise dorukla birleşir.

Hikayenin bu yapısını önümüze koyduktan sonra, sıra geldi bizim anlatacağımız hikayenin planlamasına.

İlk olarak, anlatmak istediğim hikaye ile ilgili bir beyin fırtınası yaptım. Ve romanın içinde olmasını istediğim tüm olayları sıraladım. Ardından hikaye grafiğine geçtim ve hikayeyi 4 ana kısma ayırdım. Bu yapı aslında ilkokuldan beri öğrendiğimiz, giriş gelişme ve sonuç yapısıyla paralel. Ve beyin fırtınası yaparak çıkardığım bütün fikirleri uygun olan bölüme yazdım. Son olarak da her bölümü kendi içerisinde çalışarak düzenledim.

Böylece yazmaya başladığımda kendi içerisinde tutarlı ve devamlılığı olan bir hikaye çıkacağını umuyorum. Kasım ayının sonunda nelerin işlediğini nelerin işlemediğini deneyimleyerek öğrenmiş olacağım.

Peki roman yazarken bir plan oluşturmak şart mı? Değil tabii ki: Game of Thrones’un yazarı George R. R. Martin bu konuda yazarları ikiye ayırmış: mimarlar ve bahçıvanlar. “Mimarlar, bir ev inşa eden bir mimar gibi, her şeyi önceden planlarlar. Evde kaç tane oda olacağını, ne tür bir çatıya sahip olacaklarını, kabloların nereden nereye gideceğini, ne tür bir tesisatın olacağını bilirler. İlk çiviyi çakmadan önce tasarlanabilecek her şeyi tasarlayıp bir taslak oluştururlar. Bahçıvanlar ise bir çukur kazar, tohumu eker ve sulamaya başlarlar. Tohumun türünü bilirler, fantezi mi tohumu mu, gizem tohumu mu, her ne ise onu bilirler. Ama büyüdüğünde dalları nerelere uzanacak bilmezler.” demiş ve eklemiş, “Ben mimardan çok bahçıvanım.”

İster mimar olun ister bahçıvan, içinizde en ufak bir arzu duyuyorsanız, onu görmezden gelmeyin, endişelerle, “nasıl olacak?”larla, “yapamam ki”lerle karartmayın lütfen. Sonunda kaybedecek hiçbir şeyin olmadığı, öğretici ve yaratıcı bir macera bu.

Eğer siz de katılmaya karar verirseniz aşağıya bırakacağım linkten nanowrimo.org sitesine gidip ücretsiz kayıt olabilir ya da Facebook ve Instagram’dan #birlikteyazalım hashtagi ile benimle bağlantı kurabilirsiniz. Videoyu beğenerek ve kanalıma abone olarak bana desteğinizi gösterebilirsiniz. İzlediğiniz için teşekküler, şimdilik hoşçakalın.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.