Hıdırellez’de hayallerinizi çizip bir dua ya da niyetle gül ağacı dibine koyar mısınız? Ben mutlaka çizerim ve pencerenin dışına bırakırım. Sabah da ilk iş alır ve günlüğümün ya da sevdiğim bir kitabın arasına koyarım.
Bundan 8 yıl kadar önce, 2010 yılında, Hıdırellez’de bir resim çizmiştim. O sırada 3 yıldır bankada müşteri temsilcisi olarak çalışıyordum ve neredeyse her hafta şubenin karşısındaki sahaftan, okuyamayacağım kadar çok kitap alıyordum. Küçük bir lojmanda yaşıyorduk. Kitaplar lojmanın demirbaşı olan, eski büfeden (hani 80’lerde moda olan televizyonlu, barlı, kocaman, tek parça büfelerden) taşmaya başlamıştı. Küçük odadaki bilgisayar masasına, masaüstü bilgisayar anca kendi sığıyordu. Ben de çalışmam gerektiğinde ne var ne yok salona getiriyordum. Hele bir de yatıya misafirlerimiz geldiyse ev tam bir şenlik alanına dönüyordu. Bunlar, o zamanlar 4. yılını doldurmak üzere olan yüksek lisans tezimihala yazamamış olmamın bahanelerinden bazılarıydı.
Beni çok iyi tanıyan, bankada çalışırken mutlu olmadığımı ve yaratıcı potansiyelimi daha farklı bir şekilde kullanmam gerektiğini düşünen, çok özel bir dostumun “Başak mutlaka oku!” demesi üzerine, Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” kitabını aldım ve okudum. Woolf bu kitabında, önce “Madem kadınlar o kadar zeki ve yaratıcı neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramıyorlar” sorusunu soranların ağızlarının payını veriyor, ardından da yazmak isteyen kadınlara kendini geçindirecek kadar para ve kendine ait bir oda sahibi olmalarını öğütlüyor.
Evet, dedim. Benim bir çalışma odam olmalı. O Hıdırellez beyaz bir A4’e bir odada çalışırken çizdim kendimi. Çünkü tezimi bitirmem ve bir şeyler yazmaya başlamam için tek eksiğim evde hazırlayacağım ideal bir çalışma ortamıydı.
İDEAL: Düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan.
Bakalım ideal bir çalışma ortamı nasıl hazırlanıyor:
1. Alan Bul: Evinizde bir çalışma ortamı hazırlıyorsanız ilk önce bakacağınız şey alan, uzay, boşluk. Bu alan sizin dikkatinizi işinize vermenizi kolaylaştıracak. Beynimiz dış dünyadan gelen uyarıcıları, duygularımız ve zihinsel etkinliklerimizle ilişkilendirmeye bayılır. Biz de bunu kendi yararımıza kullanabiliriz. Belirli bir oda, alan ya da masayı çalışma alanı olarak kabul ettiğimizde, işe odaklanmamız kolaylaşır. Oraya geçtiğimizde yapacağımız şey bellidir.
Mecbur değilsem kafelerde, parklarda çalışamama sebebimin bu olduğunu düşünüyorum. Kafeler arkadaşlarla sohbet, parklar oyun, yürüyüş ve doğanın tadını çıkarmaktır benim için. Buralarda okurken bile zorlanırım ve dikkatimin dağılması an meselesidir.
Sık sık insanların geçerek bizi rahatsız etmek zorunda kalmadığı, dikkatimizi dağıtacak konuşmalardan uzak kalabileceğimiz ve çalışma materyalleri ile rahatça sığabileceğimiz bir alan buluyoruz.
2. Temel Düzenlemeleri Yap:Bu alanda öncelikle çalışırken kullandığımız defter, kitap, kalem ve gerekiyorsa bir bilgisayar koyabileceğimiz düz bir yüzeye ihtiyacımız var. Masanın çok büyük olmasına gerek yok. Ben mesela masa ne kadar büyükse o kadar alan kaplayabiliyorum. Bu da dağıldıkça dağılmama sebep oluyor. Halbuki gerek yok. Zihninizi bir chrome penceresi gibi düşünün, masa ne kadar kalabalık ve dağınıksa sizin de zihninizde o kadar sekme açılıyor. Temiz, her seferinde tek bir işi yapmanıza yetecek alan yeterli.
Sandalye, oda ısısı ve ışık konusunda Goldilocks kuralı işliyor. Hani şu ormanda kaybolup 3 ayının evine giren sarışın küçük kızın hikayesini hatırlayın. İhtiyacınız olan, ortayı bulmak. Ne çok fazla, ne çok az. Sandalye çok rahatsız etmemeli ama çok rahat da olmamalı. Işık ve ısı için de dengeyi bulmak önemli.
Ben geçen hafta çalışmaya her oturduğumda masadan baş ağrısıyla kalktım. Daha önce böyle bir sorun yaşamıyordum. Sonra farkettim ki en son video çekiminden sonra masamı pencereye çok yakın yerleştirmişim. Yüzünü doğrudan ışık kaynağına dönmenin yanlış bir fikir olduğunu deneyimleyerek öğrenmiş oldum. Bir değişiklik yaparak sandalyemin yönünü tamamen değiştirdim.
Eğer masa lambası kullanıyorsanız da ışığın çene altı hizadan çalışma alanına vurması gerekiyor, unutmayalım.
3. Sev: Bulduğunuz alanı sevin ya da seveceğiniz hale getirin. Bu aslında çok eskiden beri kullandığımız bir taktik. Çocukken defteri kitabı alıp televizyonun karşısına geçerdik. Çoğumuz televizyon açıkken çalışabildiğimizi iddia etmiş sonra kendimizi ağzımız açık televizyona bakarken yakalamışızdır. Daha doğrusu yakalanmışızdır. Bunu yapanlar benim için yorumlara bir maymun bırakabilirler, teşekkürler.

Bırakın televizyonu, yapılan son araştırmalar çalışma esnasında dinlediğimiz müziği bile çok dikkatli seçmemiz gerektiğini gösteriyor. Bu konu önemli hemen küçük bir parantez açalım. Şöyle ki: müziğin duygusal durumların üzerinde olumlu etki bıraktığı, stress ve kaygı düzeyini azalttığı biliniyor. Ancak araştırmalar tamamen sessiz bir ortamın sağladığı konsantrasyon ve bilişsel performansı hiç bir müzik türü ve hiç bir ses seviyesinde yakalayamadığımızı ortaya koyuyorlar.
En iyisi müziği çalışmaya başlamadan önce dinleyip, başladığınız an sessizliğe geçmeniz gibi görünüyor. Ama biliyorum ki müziksiz mümkün değil çalışamıyorum diyen pek çok kişi var.
İlla müzik dinliycem diyorsanız bu konuda iki farklı araştırma sonucu var:
Biri türüne bakılmaksızın sevdiğiniz müzikle çalışmamızı; diğeri de yüksek tempolu, ana dilinizde sözleri olan müzikler yerine klasik müzik, enstrümantal caz, enstrümantal ve atmosferik rock ve ambiyans türünde tercihler yapmamızı öneriyorlar.
Çalışma alanınızı kişiselleştirmeniz, sevdiğiniz bir posteri ya da sizi motive edecek fotoğraf ve sözleri görebileceğiniz yerlere asmanız kendinizi oraya ve yaptığınız işe ait hissetmenizi kolaylaştıracaktır.
Nasa’nın yaptığı araştırma sonrası iç alanları temizlediği kanıtlanmış 15 bitkiden birini odanıza yerleştirebilirsiniz. Bunların arasında aleo vera, kurdela çiçeği ve paşa kılıcı gibi bulunması ve bakımı çok kolay bitkiler de var.
4. Terk Et:
İstediğiniz çalışma alanını oluşturduktan sonra, kendinize ait, çalıştığınız, ürettiğiniz bu yeri o kadar sevebilirsiniz ki, bir süre sonra çalışma dışında pek çok şeyi orada yaparken bulabilirsiniz kendinizi.
Çalışma alanınızı bilgisayarınızda dizi izlemek, oyun oynamak ya da arkadaşlarınızla telefonda sohbet etmek için kullanmayın. Çalışma aralarında bile masadan kalkmanız, o alanın zihninizde çalışma ile ilişkilendirilmesi açısından önemli.
5. Tüm Bunların Çok da Önemli Olmadığını Fark Et:
Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury’e nerede çalıştığını sorduklarında verdiği cevaba bakalım:
“Ben her yerde çalışabilirim. Ailemle ve erkek kardeşimle Los Angles’deki küçük bir evde büyüdüğüm zamanlar yatak odalarında yazdım, oturma odalarında yazdım. Oturma odasında radyo açıkken ve annem babam erkek kardeşim aynı anda konuşurlarken ben daktilomla çalışırdım. Daha sonra, bundan yirmi beş yıl önce Fahrenheit 451’i yazmak istediğimde ve bir ofise ihtiyaç duyduğumda UCLA’ya gidip 10 sent attığınızda size 30 dakika yazma hakkı veren bir daktilo kiraladım.”
Çok uzaklara gitmeye gerek de yok aslında. Hepimiz büyüklerimizin anlattığı, sokak lambasının ışığında çalışan o çocuğun hikayesiyle büyüdük. Tanık olmayanlarımız için bir şehir efsanesi gibiydi. 2015 yılında gerçekten sokak lambasının altında ders çalışan Filipinli bir çocuk, fotoğrafının Twitter’da paylaşılmasıyla tüm dünyada ünlü oldu. İnsanlar bulunduğu şartlara değil, yaptığı işe odaklanan bu küçük çocuktan ilham aldılar. O kadar ki Daniel’in azminden etkilenen pek çok kişi gönderdikleri yardımlarla hem onun hak ettiği eğitimi almasını hem de annesi ve kardeşlerinin daha iyi koşullarda yaşamasını sağladılar.
Şimdi daha uygun şartlarda çalışabiliyor. Ama Daniel o şartlar olmadan da çalışıyordu. Ray Bradbury ve başka bir çok insan da bulundukları koşullara aldırmadan bazen tutkuyla sevdikleri bazen sadece mecbur oldukları işi yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.
Ben Hıdırellez’de bir çalışma odası hayali kurup çizdikten sonra, bir yıl içinde başka bir eve taşındık ve kendimize bir çalışma alanı oluşturduk. Bu alanın resmini çizdiğim odaya birebir benzediğini çok sonra fark ettim. İşte O zaman yüksek lisans tezimi hala yazmamış olmamın gerçek sebepleriyle yüzleşmek zorunda kaldım. Çalışma ortamını hazırlarken az önce saydığım özelliklere dikkat edebilirsiniz. Ancak ondan sonra bütün bahanelerinizin ötesinde şu sorunun cevabını aramalısınız: Sizin bu işi yapmaya niyetiniz var mı? Eğer varsa, hissettiğiniz eksiklikler ve yaşadığınız zorluklar başardığınız işi daha havalı yapacak, unutmayın.
1 Comment